Connect with us

LoL

LoL Hikayeleri: Kalduga Karakolu Canavarı / Neeko (Kısa Hikaye)

“İnsanlar gerçekten çok ilginç canlılar, diye düşündü Neeko.” Kalduga Karakolu Canavarı isimli kısa hikaye:

Neeko

Neeko insanların simalarına aşinaydı ve tuhaf alışkanlıklarına rağmen (çorap giymek mesela, sebep?) hiçbir zaman onların arasında yabancılık çekmezdi. Kalduga karakoluna adım attığında ise tüm düşünceleri değişecekti.

Bu şekilsiz yerleşkeyi “Noxus’lular” denen bir insan kabilesi ormanın dış kesimindeki bir yamacı oyarak inşa etmişti. Gündelik hayatlarını sürdürürlerken bıkkın fakat rahat göründüklerinden Neeko onların uzun süredir bu karakolda yaşadığını düşündü.

Acaba niyetleri iyi mi diye geçirdi içinden. Onlar da diğer insanlar gibi ekmek arası peynir yiyor muydu? Başka soruları da vardı elbet ama yapıya yaklaşırken ilk aklına gelenler bunlardı.

Gecenin karanlığında gölgelere karışarak giriş kapısına ulaşana dek sessizce ilerledi. Sadece bir muhafız gözcülük yapıyordu. Bu iş çocuk oyuncağıydı. Neeko kılık değiştirmeye bayılırdı! Başka bir varlığın şekline bürünmek onun sho’ma‘sını, yani duygularından ve yakın geçmişine ait hatıralardan oluşan karmaşık bir ağı paylaşmak demekti.

Kendi sho’ma’sıyla uzanıp muhafızın bedeninden çok uzaklara yayılan enerjinin sınırını aradı. Ruhu muhafızınkini bulduğunda Neeko’nun aklında bir isim yankılandı: Ewaii. Çölün öte ucundan geliyordu. Daha sonra bir tat-renk duyumsadı. Evini kaybetmenin verdiği yanık-turuncu, acı his hâlâ Ewaii’nin aklındaydı. Göreviyle ilgili mavi-tuzlu bir içerleme de hissetti: Hiçliğin ortasında, hiçbir stratejik önemi olmayan bir karakol ama gel de komutana anlat. Ewaii insanının esmer bir teni ve güzel, oval gözleri vardı. Güçlü bir kadındı ama gözden çıkarılabilir, sıradan bir asker olduğu için onu pek ciddiye alan yoktu. Etkilenen Neeko, Ewaii’nin şekline bürünmek için bukalemuna benzeyen doğal görüntüsünden sıyrılmaya başladı.

Bedeni şekil değiştirirken derisinde renkler dans ediyordu. Bu olanlar Neeko’yu sadece gıdıklıyordu. Öte yandan Ewaii’nin başı dönüyordu. Neeko, muhafızın bu durumundan faydalanarak kapıdan içeri süzülüp karakolun sessiz koridorlarında gizlice yürümeye koyuldu.

“Ewaii!” diye bağırdı tiz bir ses. “Görev yerine dön!” Göbeği zırhının altından çıkan şişman bir adamdı ve durumu garipsemiş görünüyordu. Büktüğü kolunda kızarmış taffa kökleri ve iki somun çıtır ekmek taşıyordu.

“Sesler duydum,” dedi Neeko, Ewaii’nin sesini elinden geldiğince taklit etmeye çalışarak.

“Kesin tüykuyruklardır. Hemen yakalayalım derim. Pişirip güzel bir tüykuyruk turtası yapar yeriz.”

“Hayır!” Neeko o meraklı, sevimli yaratıkları yeme fikrini içine sindiremedi.

“Yoksa bir işgalci falan mı gördün?” Adamın gözleri fal taşı gibi açıldı.

Neeko bu kelimenin anlamını bilmiyordu. Bu yüzden umursamadan omuz silkti ve başını evet anlamında salladı. Bu kadar ufak bir hareketin pek sorun çıkarmayacağını düşünmüştü.

“Yabaniler,” dedi adam. “Keşif ekibi göndermiş olabilirler. Ne duruyorsun? Alarm versene!”

“Alarm… nerede?”

“Aklın yerinde mi, Ewaii? Ben yaparım. Bu iş bitince hekime görün.”

İri yarı adam, yiyeceklerini cebine sıkıştırırken hızlı adımlarla uzaklaştı; fakat adam ayrılmadan önce Neeko kendi ruhundan birkaç kırıntıyı adamınkiyle birleştirivermişti. Onun şeklini ödünç almak için Ewaii’nin görüntüsünü terk etti ve… Yubbers‘a dönüştü.

“Yubbers!” diye istemsizce bir bağırış koyverdi Yubbers’ın şeklindeyken. İsmi söylemesi çok hoşuna gitmişti. Yubbers savaşın ön saflarında olmaktan hoşlanmıyordu. Bu yüzden Kalduga’daki bu sakin görevinden oldukça memnundu. İmparatorluk insanlarının çoğu gibi güçlüydü. Neeko küllü, lastik gibi bir sarı hissetti. Adam yabaniler saldıracak diye korkuyordu. Adamı sevse de bu erkeksi sho’ma‘nın verdiği his onu pek de memnun etmemişti. Çok… az Neeko’ydu. Daha da önemlisi, Yubbers kilerden aşırdıkları elindeyken bir askerle karşılaştığı için huzursuz olmuştu. Yani yakında bir yerlerde yiyecek vardı.

Neeko, aralarından birinin kilere açıldığından emin olduğu kapılarla dolu bir koridora girdiğinde avludan gelen gürültüleri duydu. İnsanlar kavga eder gibi bağırıyordu. En yakınındaki pencereye giderek dışarıyı izlemeye koyuldu. Gerçek-Yubbers, Gerçek-Ewaii’yi kenara çekmiş azarlıyordu. İşler karışmak üzereydi.

DOOOONG! DOOOOOOOONNNNNG! Yüksek sesli çanları duyan Yubbers kılığındaki Neeko irkildi.

Koridordaki tüm kapılar aniden açılıverdi. Kıyafetlerini yarım yamalak kuşanmış Noxus’lular uykulu gözlerle dışarı hücum etti. Neeko kargaşadan sıyrılmaya çalıştı ama kalabalıkla birlikte sürüklenmeye başladı. Kilerden de uzaklaşıyordu. Yubbers kılığındaki Neeko, kendini onlarca silahlı askerin arasında, avluda buldu.

“Ne diyorsun sen be?” Ewaii’nin yüzünde hem küstah hem de gergin bir ifade vardı. “Gece boyu görev yerimde nöbet tuttum ben!”

“Kışlanın içindeydin,” dedi Yubbers. İki yanında da asker vardı. Ewaii’yi göstererek, “Bu kaçağı hapse tıkın,” diye emretti.

Tam o an, olanlar oldu. Yubbers, Yubbers kılığındaki Neeko’yla göz göze geldi.

Komutan da askerler de çift görmelerinin sebebi uykusuzluk mu henüz çözemeden Neeko sislere karışarak başka birinin kılığına büründü.

Bu sefer Seda isminde bir savaşçı olmuştu. Kana susamış bir caniydi resmen! Ciyak ciyak bir pembe! Seda avluya alelacele çıktığından botlarını giymeyi unutmuştu; ama Seda (Neeko da) çıplak ayakla dolaşmayı sevdiğinden bu sorun olmamıştı. Böyle gezmek Seda’ya doğduğu memleketinin güneşe doymuş sıcak topraklarını hatırlatıyordu. Çevik. Sessiz…

Neeko, Seda olmanın tadını çıkarırken Gerçek-Seda kalabalıktan sıyrılarak kopyasının üstüne çullandı.

İki Seda, askerlerin çıkardığı curcunanın orta yerinde birbiriyle dövüşmeye başladı. Kargaşa dindiğinde geriye yalnızca bir Seda kalmıştı. Elbette bu gerçek olandı fakat Yubbers ona da kelepçe vurdurdu. Seda, iki farklı Yubbers olduğunu hatırlattı ve böylece Yubbers da zincire vuruldu. Sonra da Ewaii.

Bu keşmekeş bir süre daha devam etti. Kelepçeler takıldı, çıkarıldı, tekrar takıldı, tekrar çıkarıldı. Kimin gerçek olduğundan kimse emin değildi. Kimin kim olmadığını da bilmiyorlardı. Herkes, olduğu kişi hakkında yalan söyleyebilir ve aslında başka biri olabilirdi. Karakol komutanı bile olayı çözemiyor, sorunun kaynağını bulamıyordu. Üstelik Neeko onun şekline bürünmemişti bile! Komutanın hiç kopyası olmadığı anlaşıldığında şüpheler iyice arttı. Yoksa komutan binada (ya da içinde) bir canavar mı saklıyordu?

Neeko herkesin benliğine büründüğünden tek ortak noktalarını keşfetmişti: Komutanı kimse sevmiyordu. Sırlarla dolu, kişiliği zayıf bir adamdı. Çok önemli bir muharebeyi kaybettiği için rütbesi düşürülmüş ve Ewaii’nin deyimiyle “hiçliğin ortasında, hiçbir stratejik önemi olmayan bu karakola” gönderilmişti. Herkes komutana cephe aldı ve ilk katledilen o oldu.

Ardından işler daha da çığırından çıktı. Askerler bağrışmaya, dövüşmeye ve birbirlerini suçlamaya başladı. Bazıları ruh emen bir iblisin onlara musallat olduğunu düşünüyordu. Eski toprak bir asker, ormandaki bitki canavarının tüyler ürpertici hikâyesini anlattı. İnsanları, damarlarının yerinde sarmaşıklar olan akılsız kopyalarıyla değiştiriyordu.

Suçlamalar, sahtekârı ortaya çıkarmak için eğitimde yaşanmış ufak tefek şeylerle ilgili sorular ve “Hain!” nidaları havada uçuşurken Neeko birliği yatıştırmaya çalıştı.

“Peki ya,” dedi Thomsy adındaki bir aşçının kılığındaki Neeko, “canavar değil de daha çok iyi niyetli biriyse ve birazcık da korkmuşsa ama arkadaş edinmek ve peynirli ekmek yemek ve mutlu olmak istediyse? Hı?”

O an, Kalduga karakolunda bulunan herkes taklitçinin o olduğunu anladı. Kılıçlar çekildi ve katliam başladı. Şafak söktüğünde sadece dört asker hayattaydı. Önce komutanın cansız bedeninin altında göl olmuş kana, daha sonra da birbirlerine boş gözlerle baktılar. Neeko kilere saklanmış onları izliyordu.

“Komutan karakoldan ayrılmamızı istemedi,” dedi Seda. Bedenin yanında diz çöktü ve halkına özgü bir el hareketiyle komutanın ruhunu şad etti. “Ya sürgün edileceğiz ya da idam.”

Yakınlarda açan taffa çiçeklerinin güzel kokusuna rağmen dehşet dolu, ciddi bir sessizlik rüzgâr misali aralarına doldu.

Yubbers doğrularak söze girdi: “Komutaya posta yarasası göndereceğiz. ‘Yabaniler Kaldulga’yı işgal etti. Karşılarında durabileceğimizi sanmıyoruz ama haşmetli Noxus için canımız pahasına savaşacağız,’ yazıp karakolu terk edeceğiz. Cesetleri de olduğu gibi bırakın. Seda, sen kuzeye doğru git. Gurnek doğuya gidecek. Ewaii batıya ve ben de güneye. Yollarımız kesişirse ölümüne savaşırız. Aranızdan biri…”

Ewaii, Yubbers’a temkinli bir bakış attı. “Ya da sen.”

“…kılık değiştirmiş bir canavar sonuçta.”

Askerler bir saat sonra karakoldan ayrıldı. Ne terk ettikleri binaya ne de birbirlerine baktılar. Hepsi kendi yoluna gitti. Kimin aslında kim olduğundan hiç emin değillerdi.

İnsanlar gerçekten çok ilginç canlılar, diye düşündü Neeko.

  • Kaynak: League of Legends’ın resmi internet sitesi(https://universe.leagueoflegends.com/tr_TR/story/neeko-color-story/).
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


LoL