“İçimizdeki şeytanlara sinsice yataklık eden bir yer var; savaşın ve cinayetin kesiştiği sınırda.”‘ – Riven
Tek amacı yıkım yaratmak olan ve her canlının yüreğine dehşet saçan bir imparatorluğun ideallerine bağlı evladı, damarlarında akan kanın, kendisi için hiçbir öneme sahip olmadığı korkusuz bir savaşçı, akranlarının önderi, Noxus ruhunun simgesi… Riven!
Yetiştirildiği, büyüdüğü toprakların, karanlık ve bir o kadar da zalim amaçlarına hizmet için yaşayan bir asker olsa da, Riven’ın hayallerini kurduğu şanlı Noxus zaferleri, katıldığı ve ordusuna önderlik ettiği ilk savaşta paramparça oldu.
Noxus, topraklarını genişletme arzusunun ateşiyle yanıp tutuşan eli kanlı ve acımasız, şeytanın ta kendisiyle yarışan askerleriyle, ülke sınırları dışında yaşayanlara ölüm ve yok oluşu götüren bir güç. İmparatorluklarının merkezinde yer alan kadim şehri ele geçirene kadar, amansız bir yağmacılık kültürüyle yaşayan bu topluluk, artık düşmanlarının tehditlerine boyun eğmiyor, duvarların arkasından ülkesini savunmanın aksine, kendilerine savrulan tehditleri büyük bir savaş olarak düşmanlarının kapılarına dayıyorlardı.
Her Noxus’lu gibi Riven için de güç, her şeyden değerliydi. Güç için yapılan mücadeleler, onu da halkı gibi gururlu bir savaşçıya dönüştürdü. Gücün nasıl ortaya çıktığı, nasıl kazanıldığı Riven’ı ilgilendiren bir şey değildi. Noxus’un kültürünün getirisiyle, herkesin eşit olarak görüldüğü, statü ve cinsiyet ayrımı yapılmayan bu topraklarda, Riven yüce bir savaşçı konumuna ulaştı.
Noxus askerlerinin Üst Komutası, Riven’ı Noxus sihirleriyle dövülüp büyülenmiş, siyah taştan bir rün kılıcıyla onurlandırdı. Bu silah, savaşların kaderini değiştiren devasa kalkanlardan daha ağır ve neredeyse onlar kadar genişti. Bu tam da Riven’ın hayallerini kurduğu şanlı Noxus zaferlerine yakışır şekildeydi…
Karşısındaki kim olursa olsun, acımadan, Noxus’a hizmet etmek uğruna düşmanlarını katleden bu olağanüstü ordunun komutanı Riven, kısa bir süre sonra Zaun savaş makinelerinin ardından Ionia işgaline önderlik etti. Fakat Riven’ın kalbi, Noxus’un acımasızlığını anlayamıyordu. Riven, verilen emirleri sorgulamadan yerine getiren, dağınık ve çoktan hırpalanıp bitap düşmüş hâldeki düşmanının kalıntılarını dahi ortadan kaldırıyordu.
İşgal devam ederken, bir anda Riven’ın bölüğü, Ionia kuvvetleri tarafından sarıldı. Son çareleri olan destek kuvvetlerinden karşılık bulamamaları bir yana, bölük, Singed’in dehşet verici biyokimyasal zehirleriyle tam anlamıyla büyük bir yıkımın ortasında kaldılar.
Riven, bozguna uğramıştı. Yaraları, ölen yoldaşları bir yana, ruhunun derinliklerinde işgal altında olduğunun farkındaydı. Kaybettiği sadece Noxus’un şanlı Ioniya zaferi değil, inancı, idealleri, imparatorluğuna olan bağlılığı da bu savaşta yenilgiye uğramıştı. Bu kadim, şanlı topraklar tarafından bile ölü ilan edilmiş, tek başına, yapayalnız kalmıştı.
Bu, onun için bile çok büyük bir kayıp olsa da, bu kötü gidişatı büyük bir fırsata çevirmek isteyen Riven, geçmişi ile olan bağını, uğruna savaştığı topraklardan kendini sürgün ederek telafi etmeye çalıştı. Bu acımasızlığın kefaretini ödemek adına, kendine has Noxus idealini kurtarmanın bir yolunu aramaya başladı…