Connect with us

LoL

BRAUM NEDEN KAPIYLA GEZİYOR? | LoL Şampiyon Hikâyeleri: Braum (Kendi Ağzından)

Braum’un hikayesini bir de kendi ağzından duymaya var mısınız? Hem de kendi ağzından!

“Dara düşersen çekinme, beni çağır. Bugün hasmın olan, belki yarın dostun olur.” – Braum

Ahhh… Her sabah o kırmızı ibikli yaşlı horozun ötüşüyle uyandığım güzel köyüm. Karlı dağların yamacında, fırından yeni çıkmış mis gibi ekmek kokusu… Bizim oralarda hava öylesine soğuk olurdu ki, o küçük, şirin porocuklar kalkanımın altında ısınırlardı. Haaa… Kalkanım demişken. Aslında o bir kalkan değil, bir kapı.

Bir gün, köyün yaşlılarına yardım ederken, dağın yamacındaki derenin yanında yaşayan yaşlı kadının torunu koşarak yanıma geldi. Öyle heyecanlı ve korku doluydu ki bir şeylerin ters gittiğini hemen anladım. Yorgunluktan ve soğuktan titreyen sesiyle “Braum! Çabuk ol! Dağdaki mağaradan bir oğlanın sesi geliyor!!!” dedi. Omzumdaki ağaç gövdelerini yere bırakıp, hemen dağa doğru koşmaya başladım. Buz gibi nehrin üzerinden atlayıp karşı kıyıya geçtim. Köprüyü kullanacak vakit bile yoktu belki de. Bir can tehlikedeydi, en kısa sürede sesin geldiği yere ulaşıp, darda olanı kurtarmam gerekiyordu.

Çocuk omzumda, karlı patikadan onun gösterdiği yönde koşar adım ilerliyorum: “Dağa, dağa tırman Braum! Yukarıya, en yukarıya doğru. İşte orada. Büyülü kapının ardından geliyor ses. Koş!”

Kapının yanına vardığımda, içeriden gelen sesleri duymaya başladım. Bir oğlan. İnsan değil. Belki de Trol’dür ama sonuçta onunki de can. Öyle değil mi?

Kapıyı var gücümle ittim, kaktım, omzumla vurdum, yumruklarımla kırmaya çalıştım ama nafile. Gerçek buzdan yapılan, kocaman, taştan bir kapı. Hayal edebiliyor musun?

Ben kapıyı kıramayınca, yanımdaki ufaklık ağlamaya başladı. “Hepsi benim yüzümden. Trol oğlan mezarı görünce, bir sürü hazine vardır bunun içinde deyip atladı. Tuzak olduğunu bilmiyorduk…”

Ufaklığın başını okşayıp, teselli etmeye çalıştım. Madem önümde sihirli, Gerçek Buzdan yapılma bir kapı var. O zaman dağın üstünden girerim, öyle değil mi? Dağın en tepesine kadar tırmandım. Var gücümle yumruklamaya başladım. Bir o yana, bir bu yana savuruyordum yumruklarımı. Öyle hiddetli, öyle güçlü vuruyordum ki, her vuruşumda dağ sarsılıyor, derinliklerinden gürültü geliyordu. Çocuğun yanına kadar inmeyi başardım. Trol oğlanı omzuma alıp, kapının etrafındaki kayaları parçaladım. Tam o sırada büyük bir gürültüyle dağ çökmeye başladı. Meğer öyle güçlü vurmuşum ki dağ bile dayanamadı yumruklarıma!

Dağ üstümüze çökerken kayalardan ayrılan kapıyı tutup sırtıma koydum. Çocuğu da göğsümün altına alıp, dizlerimin üstüne çöküverdim. Dışarıdan anacığımın feryatlarını duyduğumu hatırlıyorum. Anamın sesini duyunca, kalktım ayağa. Dağ mı beni tutacaktı ki? Bastım kahkahayı. Dağ, benden güçlü olabilir miydi ki? Elimde kapım, omzumda Trol oğlan çıktım dağın enkazından.

Köylülerin arasına inince, anlattılar hikayeyi. Meğerse Buz Cadısı o mezarı lanetlemiş. Trol oğlanın içeri girmesiyle de arkasından kapanması bir olmuş. Ne denese nafile, açamamış kilitli kapıyı. Akşam ateşin etrafında oturup kuzu yerken bahsetti anam. Tam dört gün dört gece o kapının başında düşünüp durmuşum, nasıl açarım orayı diye. Bana sorsan, hemen dağın üstüne çıkmışım gibi hatırlıyorum.

İşte o gün bu gündür, büyülü kapım, yani kalkanım, yanımdan hiç eksik olmadı.

Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


LoL