Connect with us

LoL

Şampiyon Hikayeleri: Zed’in Gölgelere Teslim Oluşu

Orta koridorun agresif şampiyonuna merhaba deyin!

Gölgelere kucak aç ya da yem ol. – Zed

İlk diyar… Büyünün doğa ile iç içe geçtiği, yaşayanların, bu toprakların bir parçası olduklarına inandığı, özelleşmiş dövüş sanatlarının öğretildiği büyük manastırları olsa da düzenli ve kalıcı bir ordusunun olmadığı, kadim ve saygı duyulan bir tarihe sahip, Ionia…

Cennetin bir parçasıymış gibi yüce bir güzelliğe sahip bu diyarlarda büyüyen Zed, daha küçük yaşlarında yetim kalmıştı. Bir babaya veya bir anneye sahip olmadan büyümekti onun kaderinde yazılı olan. Tutunacak bir tek dalı bile kalmayanlar, orduya alınmak üzere savaş okullarına gönderilirlerdi. Çünkü onun gibi askerlerin, korkacak hiçbir şeyleri olmazdı.

Yıllarca ustasının yanında kadim savaş teknikleri öğrendi. Her geçen gün daha çok çalışıyor, önceki gün yaptıklarının üstüne onlarcasını daha ekliyordu. Sarılıp, başını okşayarak onu tebrik edebilecek ve onunla gurur duyabilecek kimsesi olmadığı için Zed’in tek hedefi ustasının gözüne girmek ve biraz da olsa saygı görmekti. Önündeki tek engel ise, ustasının oğlu Shen’di. En azından Zed, Shen’in aşılması gereken bir engel olduğunu düşünüyordu. Bu fikrin tohumları aklının ucra köşelerinde günden güne büyüdü, yeşerdi ve düşüncelerini kapladı. Shen’e defalarca meydan okusa da, bu iki öğrencinin güçleri sanki birbirine denkmiş gibi, berabere kalıyorlardı. Zed için beraberlik, ustasının gözüne girebileceği bir yol değildi. Hem oğlu hem de öğrencisi olan Shen’i yenilgiye uğratması gerekiyordu. Bunun için daha fazlasına ihtiyacı vardı ama elinden gelenin hepsi buydu.

Hayal kırıklığı ve kıskançlıkla, üstün geleceği bir yol aramaya başladı. Genç Ninja, yıllardır eğitim aldığı manastırda dolaşırken, tapınağın mühürlü odasıyla karşılaştı. Buraya geldiği ilk günden beri, bu oda mühürlüydü ve içeri giren birini hiç görmemişti. Shen’i yenebileceği güç, bu odada saklı olmalıydı. Ya bir büyü, ya da bir silah. Zed, her şeye razıydı. Sadece hocasının gözüne girebilmek için, Shen’i yenmesi gerekiyordu, o kadar…

Güce olan arzusu ve isteği, ustasına karşı sorumluluğunu bir an için unutturdu. Mühürlü ve girilmesi yasak olan odaya sızdı. Oda aydınlık olsa da, odanın tam ortasında duran taşın üzerindeki kutu, sanki etrafındaki ışığı yok ediyordu… Sanki kutunun etrafı, odadan daha karanlıktı. Aradığı güç, bu kutuda olmalıydı.

Sessizce ve yavaş adımlarla kutuya yaklaştı. Kapağını tutan kilidi kaldırdı. Açmaması gerektiğini biliyordu ama artık bu işin dönüşü yoktu. Belki de amacına ulaşmasına çok az kalmıştı ve bu şansı kendi elleriyle itemezdi… Kutunun kapağını yavaşça araladı…

Bir anda oda karanlığa büründü, sesler kesildi. Zed hiçbir şey görmüyor ve duymuyordu. Tam 200 yıldır sır gibi saklanan karanlık gücü salıvermişti istemeden. Gölgeler bir anda ona doğru yöneldi. Gözlerinden zihnine hücum edercesine yavaş yavaş Zed’in zihnine yerleşiyordu. Kendisini geri çekip gözlerini kapattı. Farklı hissediyordu. Bir şeyler kesinlikle değişmişti. Evet evet… Eskisi gibi değildi artık. Daha güçlüydü.

Ustasına koşarak Shen ile tekrar mücadele etmek istediğini söyledi. Zaferinin ardından büyük bir övgü bekliyordu. Artık emindi. Shen’i yenebilirdi! Manastırın tüm Ninjalarının ve ustasının önünde, çetin bir düelloya başladılar. Zed, öyle hızlı ve öyle güçlüydü ki, ustasının bu farklılığı anlamaması imkansızdı. Shen göz açıp kapayıncaya kadar yenilmişti. Zed büyük bir mutluluk ve zaferin verdiği özgüven ile ustasının karşısına dikildi. Büyük bir övgü ve saygı bekliyor, diğer Ninjaların da ona hayranlık duymasını umuyordu. Fakat işler hiç de istediği gibi gitmedi. Tüm manastırın önünde, yasaklanan güçleri kullandığı için ustası tarafından aşağılandı ve küçük düşürüldü. Bu da yetmezmiş gibi yıllardır evi gibi olan okulundan kovulup, sürgüne yollandı. Bu Zed için çok fazlaydı. Duygularını bastıramıyordu. Yıllarca serseriler gibi gezdi dolaştı. Kini, hırsa dönüştü. Kıskançlığı ise öfkeye…

Gölge stilini başkalarına da öğretmeye başladı. Öğrettikçe öğreniyor, gücünün sırlarını birer birer çözüyordu. Gücü arttıkça da çevresindeki takipçileri de artıyordu. Bir gün dönüp ardına baktığında ise, artık ilk günlerdeki gibi birkaç kişi değil, koskocaman bir orduya sahip olduğunun farkına vardı. Daha güçlü, en güçlü olmak için, manastırda mühürlü olan kutuya sahip olması gerekiyordu. O gün gözlerini kapatıp, gücün kalanını reddetmişti. Şimdi ise hepsini istiyordu.

Zed, tüm gölge klanını topladı. Büyük bir ordu ile Ionia topraklarındaki manastırın önüne geldi. Ustası sanki onları günlerdir bekliyormuş gibi kapıda karşıladı. Ona bildiği her şeyi öğreten kişi, şimdi ayaklarına kapanmış, onu durdurmaya çalışıyor, karanlık gücün esiri olduğunu söyleyip yalvarıyordu.

İhtiyar usta, Zed’e tapınağa gidip, kutuyu yok etmesi ve takipçileri ile denge öğretisine dönmelerini söyledi. Zed hiçbir şey söylemiyordu. Sadece ustasını takip etti. Tapınağa girdiklerinde ise dışarıdan büyük bir çığlık duyuldu. Zed acıyla bağırıyordu.

Tapınağın önünde bekleyen Ninjalar, Zed’in geldiğini gördüler. Daha az önce acıyla bağırıp, çığlıklar atan Zed, nasılsa bir tek çizik almadan çıkmıştı mühürlü odadan. Elinde ise, ustasının kesik kafası duruyordu.

“Hepsini yok edin!” diye haykırdı. Takipçileri, ustasının öğrencilerini birer birer öldürmeye başladı. Shen’in kahramanca çabaları sayesinde kaçabilmişti birkaçı. Artık tapınak Gölge Yoldaşlığı’nın kötülük dolu çalışmalarını sürdüreceği bir yer olacaktı. Zed, Yoldaşlık’ın ustası olarak başa geçti. İlkeleri ise gayet sadeydi: “Tekniğini mükemmelleştir, gölgeleri kucaklamayı reddeden tüm Ninjaları öldür.”

“Denge yalan, gerçek Ninjalar bizi…” Zed

Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


LoL