League of Legends‘ın agresif orta koridor şampiyonlarından Veigar için yeni bir hikaye paylaşıldı. “Boleham Kulesindeki Canavarın Yüreklere Dehşet Salan Gerçek Öyküsü” ismiyle paylaşılan hikaye şöyle:
Gümüş Dağlar’ın üzerinde dolanan kara fırtına bulutları bakana bir havai fişek gösterisi vaat etse de tek bir şimşek bile çakmıyordu.
Yaklaşmakta olan öfkeli kalabalık, kuleden bir avuç oyuncak gibi görünüyordu. Kürdan gibi mızrakları, mini mini meşaleleri vardı. Grubun başını uzun boylu bir figür çekiyordu. Saçında bir tutam gri, el dokuması tuniğinin kemerinde bir kılıç vardı.
Veigar, yaptığı kötülüklerle öfkelendirdiği grubun dış kapıları tekmelemeye ve yaptığı alçaklıklar yüzünden cezalandırması gerektiği konusunda bağırıp çağırmaya başlamasını seyretti. Sonunda gelebilmişlerdi! İç kapıya inen merdivenlerden aşağı koşturdu.
Dış kapı muazzam bir çatırtı kopararak açılınca köy sakinleri avluya yuvarlandı. Başlarındaki kadın, kılıcını çekip birbirine dolaşmış kol ve bacakların arasından geçerek ilerledi. Diğerlerinin de ayaklanıp mızraklarının doğru ucunu tutmasını beklemeye başladı.
Veigar gözünü kısıp kapıdaki aralıktan bakarken heyecanla kıkırdıyordu.
Kadının bakışları aniden kapıya yöneldi.
Veigar zırhlı eliyle ağzını kapadı ama iş işten geçmişti artık. Çiftçiler tökezleyerek liderlerinin arkasına saklanmaya çalıştılar. Her şey kusursuz gidiyordu. Geri çekildi. Öyle şiddetli kahkahalar atıyordu ki asasını bile zorlukla tutuyordu. Kapıyı mor bir enerji topuyla patlatarak açtı.
Tozlar yere çökerken Veigar dışarı çıkıp taş merdivenin en üst basamağında durdu. Çok azametli göründüğünün farkındaydı. Şapkası devasa kapının çerçevesine değecekti neredeyse. Attığı her koca adımla demir çizmeleri taşlara gümbür gümbür çarparak kıvılcımlar çıkarıyordu. Zırhlı eldiveniyle, ona kafa tutacak her ahmağı böcek gibi ezebilirdi.
Fakat korkudan büzülmüş köylüler ne yazık ki henüz kafalarını kaldırıp ona bakmamışlardı ve azametli bir pozda bu kadar uzun süre kalmak Veigar’a zorlama gelmeye başlamıştı. Tutmakta olduğu nefesi verip biraz büzüştü.
Sonunda başlarındaki kadın kılıcını ona doğru uzatarak, “İşte o zalim!” diye bağırdı.
Veigar şapkasının gölgesi altında gülümsedi. Köylüler ona bakarken olabildiğince dikleşip şişinerek tehditkâr görünmeye çalıştı.
Sonra bağırışmalar başladı. Hatta ne mutludur ki en arkada duran birileri bayıldı.
Veigar kötü mü kötü büyülerini toplayarak etrafına mürekkep karası bir bulut çağırdı. Yaptığı büyüyle köylülerin mızrakların ucundan ve kemer tokalarından mor kıvılcımlar saçılmasına sebep oldu. Köylülerin çevresinde en karanlık geceden bile daha kara olan bir yarık açıldı ve aniden yükselerek büyülü bir kafese dönüştü. Elebaşları sendeleyerek geri kaçtı.
“Kesin sesinizi!” diye buyurdu Veigar.
Hapsettiği kalabalığa doğru attığı her koca adımdan ayrı bir keyif alıyordu. Köylülerin çevresini saran pençe benzeri sütunların arasında uzanan ve vınlama sesi çıkaran mor ışınlar, dikilitaşlardan oluşan tekinsiz bir daire yaratıyordu. Veigar, köylülerin elebaşına aralarında bir kılıç boyundan biraz daha fazla mesafe kalacak kadar yaklaştı.
Aşağılayıcı, tatsız bir kahkaha atıp, “Kalplerinizdeki korkuyu görebiliyorum!” diye söze girdi. “Buraya gelip dehşet verici hükmüme meydan okumaya nasıl cüret edersiniz? Ben evrenin sihrini iradesine köle etmiş Veigar’ım! Ben, Kötülüğün Yüce Efendisi, sayısız büyücüyü yere serdim! Daha büyük bir güç elde…”
Diğerlerinden daha kaba saba görünen bir çiftçi, “Bana bak, iki mevsimdir tarlalarımı sıçanbitleriyle lanetliyorsun!” diye bağırdı. Yüzü hiddetten mosmor olmuştu.
Veigar sözünün nasıl kesilebildiğini anlamaya çalışırken boş boş baktı. “Neyi neyle lanetlemişim?”
Öfkeden deliye dönmüş bir başka çiftçi, gitgide daha da şaşırmaya başlayan Kötülüğün Yüce Efendisi’ne parmak sallayarak, “Hem hasattan bir hafta önce Sarıkız’ı sakatladın!” diye şarladı.
Bütün köylüler bunu bekliyormuş gibi bir ağızdan tüm şikâyetlerini sıralamaya başladı. Veigar ancak en yüksek perdeden yapılan suçlamaları duyuyordu. Çoğu, ineklerin sütünün kesilmesi ve pancar hasadının verimsiz geçmesi hakkındaydı. Bu dırdır selinden kaçmak için gerilemeye çalışırken, köylülerin etrafına kurduğu kafes titreşerek yıkıldı; ama köylüler fark etmediler bile. Veigar’ın yanına yaklaşarak suratına suratına bağırmaya başladılar.
Büyücü, sırtının merdivenlerin taş tırabzanına dayandığını hissetti. Etrafı sarılmıştı.
Güçsüz bir sesle karşılık vermeye çalıştı ama her kelimede sesi biraz daha inceliyordu. “Ama… ben… ben…” Kalabalık kötü kötü bakarak yaklaştı. Artık onu görmek için kafalarını kaldırmıyorlardı, göz hizasındaydılar.
Birden, buyurgan ve yaşlıca bir ses yükselip uğultuyu bastırdı. “Geri çekilin. Herkes geri çekilsin.”
Biri, “Ama Margaux…” diyecek olduysa da elebaşının sert bakışları karşısında itiraza devam edemedi. Öfkeli kalabalık geri çekildi ve Veigar kadınla baş başa kaldı. Habis büyücü, kadının yarısı kadardı artık. Ayrıca elebaşı etrafına özgüven yayıyordu.
Veigar ondan nefret etti.
Kadın ters ters, “Hiçbir şey söylemeyecek misin?” dedi. “Suçlamalarımızı duydun. Masum olduğunu iddia edebilecek misin?”
Veigar tokat yemiş gibi oldu. Göğsünü iyice şişirdi. Kendini en az otuz santim daha uzun hissediyordu. “Masum olduğumu mu? Ben mi masummuşum?!” Kalabalığın tepesine dikilebilmek için dönüp merdivenleri çıkmaya başladı. “Kapıma dayanıp cahilce batıl inançlarınızla başımı ağrıtıyorsunuz, bir de utanmadan bu saçma sapan işleri yaptığımı kabul etmemi istiyorsunuz!”
Omzunun üstünden onlara baktı.
“Etmiyorum! Hiçbirini kabul etmiyorum! Ama sakın ola masum olduğumu sanmayın. Beni kötülük yapmakla suçluyorsunuz ve ben gerçekten de kötüyüm! Bu büyülü kuleyi sümsük sahibinin elinden aldığımdan beri tarlalarınızı yakıyorum! Başınızdaki savaş beylerini öyle bir korkuttum ki bir daha asla dönmeyeceklerine yemin ettiler!” Son iki basamağı tek bir koca adımla çıktı. “Şimdi de komşum olan kötü büyücülerin üstüne yürümeye başladım. Çünkü kimse büyü gücünün son raddesine ulaşmama mani olamaz!”
Sözünü bitirdiğinde gökyüzü çatırdadı. Bulutlardan yağan büyülü yıldırımlar avluya düşüp patladı. Kendi kötülüğünden keyiflenen Veigar başını geriye atıp gülmeye başladı. Bu acınası faniler, korkunç ihtişamının karşısında af dileyip yalvaracaklardı!
Nefes almak için durduğunda, köylülerin bir araya gelip kafa kafaya vermiş olduğunu fark etti. Aralarında bir şeyler tartışıyor, arada ondan tarafa hesapçı bakışlar atıyorlardı. İçlerinden biri kafasını kaldırdı. “Zalim Vixis’i sen mi yendin? Savaş Hanımı Vixis’i.”
“Tabii ki ben yendim! Bana hak ettiğim saygıyı göstermeyince ben de…”
Köylülerin yine aralarında ciddiyetle fısıldaşmaya başladığını görünce sesi hafifleyip kesildi. Huzursuz huzursuz kımıldanarak ne konuştuklarını duymaya çalıştı. Köylüler birbirlerine bakıp kafa salladılar, sonra Veigar’a döndüler.
Onu, pırıl pırıl cilalanmış zırhının eldivenine kayıtsız bir beğeniyle bakarken buldular.
Liderleri Margaux merdivenlerin en alt basamağına gidip yarım yamalak eğildikten sonra lafa girdi. “Eyyy yüce ve kudretli… şey… sihirbaz!”
Veigar, “Büyücüyüm ben!” diye düzeltti.
“Kudretli büyücü. Biz, uğraşmanıza bile değmeyecek Boleham köyünün sakinleri olarak…”
Biri aklınca yardım etmek için, “Boleham bizim köy oluyor!” diye araya girdi.
Margaux iç çekti. “Evet, bizim köy. Neyse, anlayacağınız aklımız başımıza geldi ve şimdi siz kudretli büyücü Vayvay’ın önünde diz çökerek…”
“Adım Vey-gar! Veigar!”
“Çok özür dilerim! Veigar! Size canımızı bağışlamanız ve… eee… planlarınızı gerçekleştirmeye devam etmeniz için yalvarıyoruz.”
Veigar gözlerini kıstı. “Bu ne demek şimdi?”
“Şey, bilirsiniz işte. Biz eve gidelim, siz de şeye… yedi düvele korku salmaya falan devam edin. Sonuçta herkesin korku salmasına kimse karışamaz.”
Onu oyuna getirmeye mi çalışıyorlardı? Ama kadın konuşmaya devam etti.
“Elbette size gereken şeyi… saygıyı göstereceğiz. Arkanızdan adınızı lanetleyeceğiz. Yaptığınız gözü dönmüş katliamların hikâyelerini herkese yayacağız. Frenk diyor ki Glorft’ta yaşayan kuzeni oralara kötü bir büyücünün yerleştiğini duymuş. Yani bilmiyorum, şey için ilginizi çekerse…”
“Onu yok edeceğim! Kara büyüleri de benim olacak!” Veigar, sihre hükmedebilen bir dengini büyü savaşında yenerek kazanacağı zaferin tadını hayal ederken zırhlı elini yumruk yaptı.
Margaux dikkatle onu seyrediyordu. Veigar kadının ona umutla baktığını fark etti.
Uzun bir sessizlikten sonra gözlerini devirip asasını kaldırdı.
“Sizi kafasızlar! Beni, Kötülüğün Efendisi Veigar’ı faka bastırabileceğinizi mi sandınız? Belki de merhamet edip sizi hızla ve acı vermeden öldüreceğimi umuyordunuz; fakat maalesef canlarınızın zerre kıymeti yok, benim zamanımsa son derece kıymetli!”
Yeniden kavuştuğu dimdik duruşuna yakışan, kocaman, yankılı bir kahkaha attı.
“Yıkılın karşımdan sizi kıymetsiz köylüler! Boleham‘a dönüp dua edin ki sizi bir daha asla ilgime layık bulmayayım!”
Köylüler yalandan eğildikten ya da reverans yaptıktan sonra ayaklarını sürüye sürüye hasarlı kapıdan çıkıp gitmeye başladılar. Margaux büyük bir cesaretle Veigar’a göz kırptı, sonra dönüp uzaklaşmaya koyuldu.
Veigar, “Dur orada!” diye gürleyince kadının eli hemen kılıcının kabzasına gitti.
Veigar başarabildiği kadar kayıtsız bir tavırla yavaş yavaş merdivenlerden inmeye başladı tekrar.
“Frenk’in kuzeni ne zaman müsait olur? Şu öbür büyücü hakkında bir şeyler soracağım da…”